20 Şubat 2012 Pazartesi

KAHKAHA BENDEN YANA

       KAHKAHA BENDEN YANA

       Bir yere kadar gideceğini, dönemeyeceği kadar uzaklaşmadığını zannederdi hep. Gerçekten de öyle yapmıştı. Ama suratına yapışan o sinik gülüşün, kahkahanın ve serotoninin nasıl bir düşmanı olduğundan habersizdi.

       İki seçeneği kalmıştı şimdi.Ya sonuna kadar gitmek, ya da o yapışan gülümsemeyi yenmek.

       Sonuna kadar gitmesinin bir inanç sisteminin tekrarları olmadan mümkün olmadığını biliyordu, boşlukta konuşan şairlerin yağmurda ıslanabilme süreleri vücutlarının direnci kadardı. Delilik sanıldığının aksine hiç bir zaman çok uzakta değildi ve insanın sınırları zannedildiği kadar geniş değildi. İç ısıtan bir kaç simge olmadan sonuna kadar gitmek mümkün değildi. Simgelerle gidilen son ise bir labirentin aynalarından farklı değildi. Oluşturduğun bir labirentte aynaların illüzyonlarında oynanan oyunlar, ciddileşen  yüzler ve varoluş nedeni haline gelmiş bir kurgunun canın pahasına savunulması. Ciddi, ciddi olduğu kadar da fedakar görünen, fedakar göründüğü kadar da fedakar olduğuna inanan, kırpma zaman aralıkları azalmış dik bakışlı gözler. Varılan sonuç itibariyle birinci yoldan farkı kalmamış, yağmur yağarken saçağın altında izlenen karanlık dar sokaklar hakkında iddiaya giren bir avuç salak. Loş bir kafede içtiği esperessonun etkisi, çeviri cümleleri ve bir çığlık gibi çıkan hakikiliğin arasında kalmışlık. Yazı mı tura mı?

       Sinik gülümseme. Kahkahanın ve serotoninin düşmanı. En ilkel maskelerle girilen dar sokaklar. Yağmur hiç bir zaman dinmez, diniyor gözükürken de dinmez. Yaşam hiç bir zaman kolay olmayacaktır, kolay olduğunda da kolay olmayacaktır, insan onu zorlaştırmanın bir yolunu bulur. Basitleşme, son metaforlarını da en yakınındaki yazara hediye et. Derinlik mümkün değildir, olsa da gerçek değildir, labirent ve aynalar. Yıkıcı kahkaha, göz bebekleri ne kadar büyüyorsa bu sırada o kadar etkili. İlkel maskeler ve yıkıcı kahkaha. Saçaktaki yazı tura işinden daha çekici şimdilik. Bunun tarih yazmakla filan ilgisi yok. Tarih yeniden filan yazılmıyor, tarihi yazma işini üstlen(diril)en başkaları olacaktır ve birbirinin tekrarı olan bir şekilde, aynı metotlarla isimlerin anlamı değiştirilerek, roller çeşitlendirilerek aynı ayinlerle devam edecek insanlık. Kelimeler çoğunluk için her zaman hayal çağırıcı simgelerdi, mantıklı neden-sonuç ilişkileriyle kimseyi ikna edemeyen, çaresiz, lince uğramış ciddi suratlı adama atılan tekmeler ve o hala mantıklı düşünmeye çalışıyordu ölürken.

       Mantık her çağın orospusudur, ve birbirine benzer iki orospu ekranda gözükemez, kontenjan sınırlıdır. Orospu olmanın ön şartı estetikli olmaktır, geriye kalanlar tutkunun sınırlandırılmamış sarhoşlarıdır.

       Tek çare yıkıcı bir kahkaha basitliğinde cevap vermek bu garip bir şaka olan, ama kimse gülmediği için gülünmeyen absürtlüğe.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder